Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi (ÇÜTAM) Kültür Evi’nin konuğu, ÇÜ Su Ürünleri Fakültesi, Su Ürünleri Temel Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sedat Gündoğdu oldu. Doç. Dr. Gündoğdu “Mikroplastikler: Gözle Görünmeyen Büyük Tehlike” başlıklı konuşmasıyla ÇÜTAM katılımcılarıyla buluştu.
Konuşmasına mikroplastiğin tanımını yaparak başlayan Doç. Dr. Gündoğdu, “beş milimetreden daha küçük plastik parçalar” olarak ifade ettiği mikroplastiklerin, temelde iki şekilde oluştuklarını ifade etti. Doç. Dr. Gündoğdu bunları şöyle sırladı; Direkt Üretilen Mikroplastikler (birincil mikroplastikler) ve Parçalanarak Oluşan Mikroplastikler (ikincil mikroplastikler).
2050 Yılında Denizlerde, Balıktan Çok Mikroplastik Olacağının Tahmin Ediliyor.
Birincil mikroplastiklerin üretim aşamasında mikroplastik hâline geldiklerini söyleyen Doç. Dr. Gündoğdu, bunların kozmetik sektöründe kullanıldıklarını belirtti. İkincil mikroplastiklerin ise daha büyük plastiklerin çeşitli etkiler nedeniyle parçalanması sonucunda oluştuklarını ifade eden Doç. Dr. Gündoğdu Mikroplastiklerin ana kaynakları arasında bazı gıda ambalajlarının, pet şişelerin, poşetlerin, giysilerin ve daha birçok şeyin yer aldığını aktardı. Konuşmasına mikroplastiklerin nerelerde bulunduklarına dair çeşitli bilgiler vererek devam eden Doç. Dr. Gündoğdu, bunların karada, havada ve denizde olmak üzere birçok yerde karşımıza çıktığını söyledi.
Karasal ortamda üretilen plastik çöpün 12.2 milyon tonluk bir kısmının her yıl okyanus ve denizlere, nehirler aracılığıyla taşındığının altını çizen Doç. Dr. Gündoğdu yapılan araştırmalara göre 2050 yılında denizlerde, balıktan çok mikroplastik olacağının tahmin edildiğini söyledi. Mikroplastiklerin denizler aracılığıyla sofra tuzunda, midyede ve içme suyunda bulunabileceğini belirten Doç. Dr. Gündoğdu, mikroplastiklerin fiziksel şekillerinin iç organlarda yırtılmalara sebebiyet verebileceğini, solunarak alınan mikroplastiklerin akciğerlerde birikebileceğini, bağırsak duvarından kana geçen mikroplastiklerin ise çeşitli organlarda iltihaplanmalara yol açabileceğini söyledi. Ayrıca, canlılar arasında özellikle de albatrosların, kaplumbağaların ve balıkların mikroplastiklerden ciddi derecede zarar gördüklerinin altını çizen Doç. Dr. Gündoğdu katılımlardan gelen soruları da yanıtladı.
Doç. Dr. Sedat Gündoğdu’ya katkı ve katılımlarından dolayı Merkez Müdürü Prof. Dr. A. Deniz Abik tarafından plaket takdim edildi.
“Sanatsal İmge Olarak Hayvan Figürü”
ÇÜTAM’ın bir başka konuğu ise ÇÜ Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resim-İş Eğitimi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Birnur Eraldemir oldu. Prof. Eraldemir “Sanatsal İmge Olarak Hayvan Figürü” başlıklı konuşmasını ÇÜTAM katılımcılarıyla paylaştı.
Canlı-Varlık-Doğa İlişkisi
Hayvan imgesinin sanattaki yerini, ele alınış biçimlerini ve buradan hareketle de canlı-varlık-doğa ilişkisini anlatan Prof. Dr. Eraldemir birçok sanatçının yapıtlarından örnekler sunarak sembolik bir öge olarak kullanılan hayvan imgesinin sanattaki etkin rolünü anlattı. Prof. Eraldemir, başta resim olmak üzere sanatın birçok alanında karşımıza çıkan hayvan motifinin destan ve öykü türünde eserlerde var olduğunu söyleyerek “Gılgamış, Yaratılış, Odisea” gibi destanları ve “Yedi Uyurlar” öyküsünü örnek verdi. Özellikle de Yedi Uyurlar öyküsünün çok farklı şekillerde ve birçok sanatçı tarafından betimlendiğini söyleyen Prof. Dr. Eraldemir oradaki “Kıtmir” isimli köpeğin sanatsal bir imge olarak oldukça önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı.
Kedi ve Köpek Betimlemeleri Sıkça Yapılıyor.
Prof. Eraldemir, sunumuna bazı sanatçıların eserlerindeki hayvan motiflerinden bahsederek devam etti. M. Siyah Kale ve Salvador Dali gibi sanatçıların fantazya dünyasını ele alarak bu sanatçıların çalışmalarında görülen hayvanların gerçek dışı yaratıklar gibi algılandığını ancak aslında onların gerçeği dışa vuran figürler olduğunu ifade etti. Hayvan imgesinin dinsel resimlerde metaforik bir yapı biçiminde de kullanıldığını aktaran Prof. Eraldemir, bu durumun en fazla Rönesans Çağı’nda görüldüğünü söyledi. Rönesans sonrasında hayvanların üstlendikleri sembolik değerlerin değişmeye başladığını ve artık bu figürün daha gerçekçi şekillerde karşımıza çıktığını vurgulayan Prof. Eraldemir, hayvan figürlerinin bir süre sonra asalet göstergesi olarak da kullanıldığını söyledi. Özellikle de bu konuda kedi ve köpek betimlemelerinin sıkça yapıldığının altını çizdi.
Toplantı sonunda katılımcılardan gelen soruları yanıtlayan Prof. Birnur Eraldemir’e katkı ve katılımlarından dolayı Merkez Müdürü Prof. Dr. A. Deniz Abik tarafından plaket takdim edildi.